Liu Jiming
Türkçesi: Onurcan Ülker
Aşağıda okuyacağınız yazı, günümüzde Çin toplumunun alt tabakalarını ve dışlanmış kesimlerini konu alan “madun edebiyatı” akımının önde gelen temsilcilerinden ve Yeni Maoist akımın tanınmış düşünür ve kuramcılarından biri olarak kabul edilen yazar Liu Jiming tarafından, Ütopya dergisinin Mao Zedong’un 130. doğum günü vesilesiyle Çin’in başkenti Pekin’de düzenlediği bir etkinlikte yaptığı konuşmanın tam metnidir.
Son yıllarda, Başkan Mao’nun doğum günü ve ölüm yıldönümü vesilesiyle düzenlenen pek çok anma etkinliğine katıldım ve halk kitlelerinin Başkan Mao’ya duydukları derin sevgiden çok etkilendim. Ölümünün üzerinden kırk yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın, neden hâlâ bu denli çok sayıda insanın O’nu gün be gün, yıl be yıl, kendiliğinden ve çeşitli şekillerde, her türlü baskı altında ve her türlü riski göze alarak inatla anmayı ve hatırlamayı sürdürdüğünü merak etmişimdir. Bunun için pek çok sebep öne sürebiliriz. Öyle ya, Başkan Mao, Çin Komünist Partisi’nin, Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin en önde gelen kurucusu ve önderidir. O, modern Çin’in en büyük ulusal kahramanıdır, vesaire… Bütün bunlar, kendisine verilmiş resmî unvanlardır. Ne var ki kulağa heybetli gelen bu değerlendirmelerin hiçbiri, insanların O’nu niçin bu şekilde andığını ve hatırladığını açıklamak için yeterli değildir. Bana göre, bu durumun başlıca üç gerekçesi vardır:
İlk olarak, Mao Zedong bir dönemi temsil etmektedir: Halk Cumhuriyeti’nin “ilk otuz yılı” yahut Mao Zedong dönemi olarak adlandırılan bu dönemde, feodalizm, bürokratik kapitalizm ve emperyalizmin kökü kazınmış; sosyalist sisteme sahip bir Yeni Çin kurulmuştur. Binlerce yıldır toprak ağaları ve sermaye sahipleri tarafından iliğine dek sömürülen ve ezilen geniş emekçi kitleler kendini ilk kez özgürleştirmiş ve ilk kez kendi yurdunun efendisi hâline gelmiştir. Dolayısıyla insanlar, Mao Zedong’u anarken ve hatırlarken yalnızca bir kişiyi değil, aynı zamanda yitip giden o muazzam dönemi de anmakta ve hatırlamaktadır.
İkinci olarak, Mao Zedong bir ruhu temsil etmektedir: Bu ruh, daima, binlerce yıldır ezilen, sömürülen, aşağılanan geniş halk kitlelerinin yanında saf tutma ruhudur. Bu, akıl dışı, eşitsiz ve bir avuç seçkinin idaresi altındaki bütün eski sistemlere, eski düşüncelere ve eski toplumsal düzenlere karşı şiddetli bir meydan okuma başlatan yılmaz, yorulmaz bir ruhtur.
Mao Zedong, tarihteki en halk odaklı devrimci, siyasetçi ve düşünürdür. Chen Sheng ve Wu Guang’dan beri Çin topraklarında durmaksızın boy veren isyan genine kutsal ve devredilemez bir kudret bahşetmiş; ilerleyen yaşlarında ise halkı eğitmek adına “ezilmeyi ve paramparça edilmeyi” göze alarak, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş ve gelecekte de pek zor görülebilecek bir Kültür Devrimi ve siyasal aydınlanma hareketi başlatmıştır. Başkan Mao’nun söylediği, “Göğün altındaki her şeyin hükümdarı biziz, yurdumuzun sahibi biziz, biz konuşmazsak kim konuşacak, biz yapmazsak kim yapacak?”, “Devrim yapmak suç değildir, isyan etmek haktır,” “Halka içtenlikle hizmet edin,” “Daima emekçi halkın büyük çoğunluğunun yanında saf tutun” gibi bilgece sözler, halihazırda, insanların bütün sömürücülere ve zalimlere karşı mücadeledeki ideolojik silahları hâline gelmiştir. Bu anlamda, Mao Zedong, halk demokrasisinin babasıdır ve denilebilir ki, O’nun ruhu, Çin ulusunun en değerli ve en yüce ruhudur.
Üçüncü olarak, Mao Zedong bir inancı temsil etmektedir: O, Marksizmi yepyeni bir aşamaya taşımış; sebatkâr ve azimli bir kavga ve mücadele aracılığıyla, sömürüden, baskıdan ve ayrıcalıklardan arınmış bir hiyerarşi ve bütün insanların eşit olduğu yeni bir dünya inşa etmenin olanaklı olduğuna bizleri inandırmıştır. Bu yeni dünya, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da betimledikleri komünist toplumdur. İşte O, bu inanış ve kanaati halkın kalbinin derinliklerine yerleştirerek, sarsılmaz bir inanç seviyesine yükseltmiştir. Bu, Budizm, Taoizm, Konfüçyüsçülük ve Hıristiyanlık gibi dünyadaki pek çok büyük dinden çok daha ulvi bir inanıştır. Söz konusu dinler ki, insanların salt içsel ve ahlâkî mükemmeliyet ve yücelme arayışına girmelerine izin verirken, gerçek dünyanın adaletsizliğine ve eşitsizliğine müdahale etmezler. Bunlar, olsa olsa, hayali bir cennet krallığına umut bağlamışlardır. Oysa ki Mao Zedong, yalnızca insanların bireysel olarak ahlâken yücelmelerini olanaklı kılmakla kalmamış (örnek vermek gerekirse, Mao döneminde, Lei Feng, Jiao Yulu ve Wang Jinxi gibi kendi özel çıkarlarını göz ardı eden, hatta halkın çıkarları için kendi canını tehlikeye atmaktan çekinmeyen sayısız kahraman ortaya çıkmıştır); aynı zamanda adaletsiz, akıl dışı ve eşitsiz bir toplumsal sistemi Çin toprakları üzerinde bütünüyle ortadan kaldırarak, halkın kendi yurdunun efendisi olduğu kıpkızıl bir Yeni Çin kurmuştur.
İşte O’nu anmamızın ve hatırlamamızın en temel gerekçesi budur.
Bütün bunları söylerken, son zamanlarda, Shandong eyaletinin Tancheng ve Hunan eyaletinin Wangcheng ilçelerinde halk tarafından dikilen Başkan Mao heykellerinin sinsice yıkılarak zorla kaldırılması; ayrıca, Güneybatı Üniversitesi’nde genç öğrencilerin Başkan Mao’yu anma etkinliğine katılmasının engellenmesi ve bastırılması gibi halk kitleleri nezdinde büyük öfke uyandıran ve protestolara yol açan bir dizi olayı anımsadım. Dün akşamki yemek esnasında, Prof. Kong Qingdong’a, bugünlerde iktidarda olan birtakım kişilerin akıl sır ermeyecek kadar aptal olduklarını söylemiştim. Başkan Mao söz konusu olduğunda, meseleyi inanç açısından değil de sadece O’nun ÇKP’nin kurucusu ve ÇHC’nin kurucu önderi olduğunu, portresinin hâlâ Tiananmen’de asılı durduğunu ve anıtkabrinin hâlâ Tiananmen Meydanı’nda bulunduğunu göz önünde bulundurarak değerlendirsek bile, böylesi hadsiz, köklerine karşı saygısız eylemlerde bulunmamamız gerekirdi.
Geniş halk kitleleri açısından bakıldığında, Başkan Mao’nun görünürdeki heykelini yıkmak mümkündür; ancak O’nun kalplerdeki görünmez heykelini hiçbir kuvvet kaldıramaz. İnsanların sözleri ve eylemleriyle Başkan Mao’yu anmalarını ve hatırlamalarını engelleyebilirsiniz; ancak Başkan Mao’nun yüreklerdeki hatırasını ve O’na duyulan özlemi söküp atamazsınız. Halkın demokrasi, eşitlik ve özgürlük arayışına set çekemezsiniz. Aksine bu, yalnızca daha büyük bir öfkeye yol açacaktır ve inanıyorum ki bu öfke, eninde sonunda, durdurulamaz bir sele dönüşerek önündeki bütün çamuru ve pisliği süpürüp temizleyecek; herkesin eşit olduğu, sömürünün ve baskının olmadığı o yeni dünyayı geri getirecektir.
Zira halkın inancını hiç kimse söküp alamaz ve hiçbir güç boğup bastıramaz.
Kaynak: http://www.wyzxwk.com/Article/sichao/2023/12/484634.html